Kanser, vücuttaki hücrelerin kontrolsüz bir şekilde değişmesi, bölünmesi ve büyümesine neden olan bir grup hastalığa verilen addır. Günümüzde dünyada ve ülkemizde başta gelen sağlık sorunları arasında yer alıyor.
Kanser tanısı sonrası genel 5 yıllık hayatta kalma oranı % 64 olmasına ve bu oranın gittikçe artmasına rağmen, yine de bir çok kişi tarafından ölümle bağdaştırılmaktadır. Bu nedenle tanı sonrası süreci değerlendirme şeklimiz psikolojik sağlığımızı önemli ölçüde etkiler.
İlk Tepkiler
Her bireyin kanser ile deneyimi kendine has, kendine özgüdür. Bunun nedeni, her birinin kanseri farklı şekilde yorumlayan ve düşünen kişiler olmasıdır.
Sahip olduğumuz düşünceler günlük yaşantımızda karşılaştığımız farklı durumları nasıl anlamlandırdığımız veya yorumladığımızın bir parçasıdır. Zihnimizdeki düşünceleri kendi kendimize konuştuğumuz zaman kurduğumuz cümleler olarak düşünebilirsiniz. Aynı duruma maruz kalan pek çok kişi aynı olay hakkında farklı düşünüp, farklı değerlendirebilir, bu da farklı duygu ve davranışlara neden olabilir.
Yine de yapılan araştırmalar kanser tanısı alan kişilerde bazı ortak deneyimler olduğunu gösteriyor. Genellikle tanı alındıktan sonra verilen ilk tepkilerden biri şok olma ve inanamamadır. Kişi olan biteni anlanlandırmakta güçlük çeker.
Pek çok kanser hastasının paylaştığı diğer ortak deneyimler ise; herhangi bir zamanda ilerleyebilen veya tekrar edebilen bir durum karşısındaki belirsizlik hissi, vücudunuz ve yaşamınız üzerindeki kontrolü kaybetme hissidir.
Hayatınızı tehdit eden bir hastalığınızın olduğunu, tedavilerin yan etkilerini ve sonuçlarını, hastalığınızın tekrarlayabileceğini veya tedavi edilemeyeceğini öğrenmek oldukça zordur. Sıkıntı hissiniz bu tür zamanlarda daha da artar. Hissizlik ve inanamama hissi ile birlikte yoğun duygular yaşayabilirsiniz. Korkulu, öfkeli, yalnız, stresli ve depresif hissedebilirsiniz. Tüm bu duyguları yaşamaya hakkınız var.
Tanı sonrası süreçte kafa karışıklığı da sık görülen ortak deneyimler arasındadır. Belki de bu zihin karışıklığı, kendimiz ve dünya hakkındaki eski düşüncelerimize, kendi ölümlülüğümüz hakkında yeni bilgiler dahil etme çabamızdan kaynaklanır.
Tanı başlarda pek çok kişi tarafından ölüme dair bir tehdit olarak algılanabilir. Ancak zaman ilerledikçe, tıbbi durum hakkında daha fazla bilgiye sahip olunur ve hastalığın tehdit derecesi yeniden değerlendirilir. Bu süreçte hastalık ve tedaviyle ne kadar başa çıkabileceğinizi ve ne derecede kontrole sahip olduğunuzu görmeye de başlarsınız.
Düşüncenin Gücü
Yaşamımızdaki sorunlarla ilgili düşünme şeklimizin, nasıl hissettiğimizi ve nasıl davrandığımızı etkilediğini belki fark etmişsinizdir. Örneğin; “Başa çıkamıyorum” gibi kötümser, olumsuz düşünceler daha endişeli ve mutsuz hissetmemize neden olur ve bir sorunu çözmeye çalışma ihtimalimizi azaltır . “Bu durumla başa çıkabilirim” gibi olumlu düşünceler ise karşılaştığımız sorunları yönetme becerimiz konusunda kendimizden daha emin olmanızı sağlar ve böylece sorunu çözme ihtimalimiz artar.
Ancak bu her zaman olumlu olmalıyız anlamına gelmez. Duygusal iniş çıkışlar kanser ve kanser tedavisinin normal bir parçasıdır. Bu süreçte hissettiğiniz olumlu ve olumsuz her duygunuzu yaşamaya çalışın. Hissettiğimiz her duyguya hakkımız var. Her zaman olumlu olamayız, buna gücümüz yetmez. Eğer bunu amaç edinirsek sonunda başarısız hissetmemiz kaçınılmazdır. Çünkü her şeye rağmen olumlu olmak zordur.
Yapılan araştırmalara göre, kanser hastaları genellikle kişiye rahatsızlık veren, aklına kendiliğinden ve zorlayıcı bir biçimde gelen hastalıkla ilgili intruzif düşüncelere odaklanıyor. İntruzif düşünceler, bilinçli çabayla uzaklaştıramadığımız, belli bir konu hakkında zihnimize bizim istek ve kontrolümüz dışında gelen ve bizi rahatsız eden tekrarlayıcı düşüncelerdir. Bu da kanser hastalarının hastalığa bağlı olaylarla ilgili düşüncelerle çok fazla meşgul olduklarını ve yüksek düzeyde sıkıntı yaşadıklarını göstermektedir.
Kanser teşhisi aldığınız anın veya tedavi gördüğünüz anın – o anki görüntülerin, seslerin, kokuların – aklınızdan çıkmaması normaldir. Hatta pek çok kanser hastasının yaşadığı bir durumdur. Ancak bazı durumlarda bu tekrarlayıcı düşünceler zihnimizde o kadar yoğun ve sık yaşanır ki günlük işlevselliğimizi bozar. Bizi sürekli rahatsız eden intruzif anılar, kullandığımız baş etme yöntemlerinin bizim için işlevsel ve faydalı olmadığını gösterir.
Baş Etme Yöntemleri
İnsanlar yaşamlarında bir krizle karşı karşıya kaldıkları zaman geçmişte kullandıkları baş etme yöntemlerini ve güçlü yönlerini kullanma eğilimindedir.
Zorluklarla yüzleşme ve aşma konusunda geçmişte yaşadığımız deneyimler, hayatın bize sunduğu yeni problemleri nasıl çözebileceğimizle ilgili bize bilgi verir. Bu nedenle yaşadığımız zorluklar ve acılar, karşılaşacağımız bir sonraki zorluğu aşmamız konusunda bir bakıma bize yardımcı olur.
Ancak geçmişte herhangi bir zorlukla boğuşmak zorunda kalmadıysak, zorlukların üstesinden gelme konusunda daha fazla zorlanabiliriz. Böyle bir durumda, kanser bizde “savunmasız olduğumuz”, “başkalarının bizi destekleyemeyeceği” veya “bizi desteklemek istemediği”gibi temel inançlarımızı ortaya çıkarabilir.
Öte yandan, baş etme stratejilerini çok sıkı bir şekilde kullanmayı deneyebiliriz. Mesela,“eğer hayatımı kontrol edebilirsem güvende olurum” gibi bir inanç geliştirdiysek, durumumuz üzerinde kontrole sahip olmak için her zamankinden çok daha fazla çalışarak tepki verebiliriz. Mükemmeliyetçilik ve aşırı denetim başka koşullar altında uyumlu olabilirken, kanser deneyiminin belirsizliği sahip olmak istediğimiz kontrolü imkansız hale getirir.
Sonuç olarak ise sıkıntılarınız ve kırılganlık duyguları şiddetlenebilir. Daha rasyonel ve iyimser bir tutum benimsemek, problem çözme becerileri kullanmak ve sosyal destek almak kansere daha iyi uyum sağlayabilmenizde yardımcı olacaktır.
Kaçınma ve ruminasyon (işlevsel olmayan düşünceleri tekrar tekrar düşünme) gibi baş etme yöntemleri ise uyum sağlamanızı ve baş etmenizi zorlaştırır…
Kaçınma:
Kaçınma acı veren bir deneyime karşı verilen evrensel bir yanıttır. Tehlike karşısında vücudumuzun fizyolojik olarak savaşma, kaçma veya donma moduna girmeye hazırlanması, sahip olduğumuz davranışsal repertuarın bir parçasıdır. Kaçınma belli bir düzeyde kişi için işlevsel olabilir, ancak önemli problemleri kabul ederek çözüm yolları aramanızı engelleyebilir.
Kaçınma, bilinçli veya otomatik olabilir. Düşünce, duygu ve davranış düzeyinde etkilerini gösterebilir.
- Düşünce düzeyindeki kaçınma, kanser teşhisinin veya hastalığın ciddiyetinin inkarı olabilir. Kişi “Bu benim başıma gelmiş olamaz” veya “Bana bir şey olmaz” diye düşünebilir.
- Duygusal düzeyde kaçınma olumsuz duygulardan (üzüntü, öfke, kaygı gibi) uzaklaşma olarak görülebilir.
- Davranış düzeyinde ise tıbbi konularla ilgili televizyon programları gibi hastalıkla ilişkili olabilecek her şeyden uzak durma; hatta belki “kanser” kelimesini kullanmaktan kaçınma şeklinde olabilir.
Belki “kanser hastası” olarak etiketleneceğinizi düşünmenizdir sizi insanlardan ve sosyal aktivitelerden uzaklaştıran. Belki de sağlığınıza ilişkin sorulan soruların hissettirdiği üzüntüdür. Ailenizdeki diğer bireyleri kurtarmak adına kaçındığınız duygusal yakınlık size çoğu zaman sevdiklerinizin yanında yalnız hissettirir. Ancak kendinizi bu şekilde pek çok şeyden “izole etmek” oldukça zordur. Sık sık savunmasız yakalanabilirsiniz. Bu da yüksek düzeyde kaygı yaşamanıza yol açar ve kendinizi daha kötü hissetmenize neden olur.
Bazı kişiler ise sağlık taraması ve hastane randevuları ile ilgili çok fazla endişelenir ve bu nedenle randevularına katılamaz. Kimileri, hastalığının olduğu bölgede olan belirli vücut hareketlerinden korkar ve vücudunu korumak için mümkün olduğunca az hareket etmeye çalışır. Bu endişeli meşguliyet döngüsü “acı çekersem kanser daha da kötüleşebilir” düşüncesiyle durumu felaketleştirmemize ve sağlığımız için önemli olan randevulardan veya aktivitelerden kaçınmamıza neden olabilir.
Tüm bu kaçınmalar, sizi destek alabileceğiniz kaynaklardan da uzaklaştırıyor olabilir.
Ruminasyon:
Kaçınma stratejisinin aksine, ruminasyon, geçmişten gelen ya da gelecekten gelebilecek acı verici deneyimler hakkında düşüncelerin uzaklaştırılamaması olarak bilinir. Ruminasyon, yaygın anksiyete bozukluğunun ve tekrarlayan majör depresyonun devam etmesini sağlayan önemli bir faktördür. Ruminasyon anda olabilmek veya anda kalabilmenin tam tersidir. Çünkü şimdiki zamana odaklanmanızı engeller.
Kanserde odak noktası genellikle gelecekte neler olabileceği üzerinedir. “Hastalığım tekrarlayacak mı?“,“Baş edebilecek miyim? “,“Acı çekecek miyim?“, “Çocuklarım bensiz ne yapacak?” gibi sorulara cevap aranır. Ancak endişe genellikle problem çözme konusunda etkisiz girişimlere neden olur.
Olası bir gelecek tehdidiyle başa çıkmak için bir plan belirleyebilmek yerine, kişi endişe verici tekrarlayan düşünce döngüsüne girer. Olası bir çözüm düşünülse de, çözümün etkinliği konusunda şüpheler oluşur ve bu nedenle sürecin tekrarlanması gerekir veya o an aklımıza başka bir sorun gelir.
Bazen de geçmişimizle ilgili ruminasyon yaparız; geçmişte yapmak isteyip de yapmadığımız keşkelerimize odaklanırız.
Kimine ise hayat hikayemizi mevcut kayıp ve hastalıkla bağdaştırmak çok zor gelir. Olmayı istediğimiz kişi ve mevcut olan benliğimiz arasındaki boşluk nedeniyle derin üzüntü duyabiliriz.
Ruminasyon dediğimiz, zihnimizde tekrarlanan tüm bu düşünceler, bizi daha fazla rahatsız etmek ve endişelendirmek dışında bir fayda sağlamaz.
Üzüntü ve Depresyon
Kansere ve kanserin neden olduğu kayıplarla yüzleşmek derin bir üzüntü hissi ve çökkünlük yaratır. Bir yakınınızı kaybettiğinizde hissettiğiniz acıyı, sağlığınızı kaybettiğinizde de hissedebilirsiniz. Üzüntü, kayıp karşısında verdiğimiz normal bir tepkidir.
Bu süreçte uyku ve konsantre sorunlarınız olabilir, kendinizi normalde olduğunuzdan daha düşük enerjili hissedebilirsiniz veya kendinizi hiç beklenmedik bir anda ağlarken bulabilirsiniz. Daha önce size keyif veren aktivitelere karşı ilgisizlik ve isteksizlik duyabilirsiniz. Veya zihninizden değersizlik ve suçluluk ile ilgili düşünceler geçebilir. Bu tür tepkiler ve süreçteki duygusal iniş çıkışlar normaldir.
Üzüntü ile depresyon arasındaki farkı yaşanan belirtilerin sıklığı, şiddeti ve süresi belirler. Bu belirtilerden bir kaçını neredeyse her gün ve iki haftadan fazla süredir yaşıyorsanız ve bu belirtiler günlük aktivitelerinizi engelliyorsa bir uzmandan yardım almalısınız.
Kabullenme
Tanıyı, tedavi sürecini ve süreçte karşılaşılacak zorlukları kabul etmek zordur. Kabullenme süreci kişiden kişiye göre değişmekle birlikte aylar, hatta belki yıllar alabilir. Kişi değiştiremeyeceği ve kontrol edemeyeceği şeylerin farkına vardığında öfke ve ardından derin bir üzüntü duyar.
Kabul etmek üzüntüyü bir kenara bırakmak demek değildir. Bu, aslında kanserin yeni hayatınızın bir parçası olduğunun, kanserle birlikte yaşamanın kabul edildiği anlamına gelir. Kaybedilen şeyleri geri getirmeye çalışmanın bir yana bırakıldığı, yeni deneyimler edinmeye odaklanılan bir dönüm noktasıdır kabullenme.
Yaşamın karşımıza çıkardığı bu acı ders bize aynı zamanda bir şeyler öğretir. Kanser deneyimi yaşayan pek çok kişinin yaşamın anlamını daha iyi kavradığı ve hayatında bazı olumlu değişiklikler yaşadığı bilinmektedir. Kanserle mücadele eden kişi, karşılaştığı zorluklarla mücadele ederken kendi gücüne daha çok inanır, hayattaki önceliklerini gözden geçirme fırsatı bulur, ve aile ve arkadaşlarıyla olan ilişkilerini geliştirmek adına çaba gösterir. Acı bizi hayat denen döngüde karşılaşacağımız deneyimlere yeniden bağlanmamızı sağlar.
Kaynak:
Moorey, S. & Bates, U. (2012). Cancer-Psychological Implications. In Bartley, T. (2012). Mindfulness-Based Cognitive Therapy for Cancer.